Bütün Varlıklar Allah’a İbadet Eder

“Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: ‘Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin. Sonra da her türlü meyveden ye de Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut.’ Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki onda insanlara şifa vardır. Elbette düşünen kimseler için bunda alacak ibret vardır.” (Nahl sûresi, 68–69. âyetler)

Nahl sûresinde de buyurduğu gibi Yüce Allah (celle celâlühu), arıları bal yaşması için yaratmıştır. Arılarda olduğu gibi her canlının bir yaratılış gayesi vardır. Mükemmel bir düzen içinde saat gibi işleyen kâinatta hiçbir şey başıboş bırakılmamıştır. Allah, her varlığa ayrı bir vazife yüklemiş ve yaştıkları işleri onların ibadeti kılmıştır. Arı bal yaşarak, inek süt vererek, ağaçlar oksijen üreterek, Güneş ise Dünyamıza ısı ve ışık vererek ibadet etmiş olur.

Varlığın Sahibi, bu hakikati Isrâ sûresi, 44. âyette şöyle ifade eder:

“Yedi kat gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah'ı tesbih eder. Hatta hiçbir şey yoktur ki O'nu hamd ile tesbih etme sin. Ne var ki siz, onların butesbihlerini anlamazsınız. O, halimdir, gafurdur, bağışlayıcıdır.”

Öyle ki atomlardan yıldızlara kadar bütün varlıklar, Yüce Allah tarafından kendilerine yüklenen görevleri eksiksiz yerine getirmektedir. Canlı ya da cansız her varlık, O’nu tesbih ederken en mükemmel şekilde yaratılan ve sayısız nimetlerle donatılan insanoğlunun, Allah’a ibadet etmemesi şüphesiz aklın ve vicdanın kabul edebileceği bir durum değildir.

 

Allahu Teâlâ, ihtiyacımız olan ışığı Güneş’ten, her an muhtaç oluş ciğerlerimize çektiğimiz oksijeni soluduğumuz havadan almamıza imkân sağlamıştır. Bize görmek için göz, işitmek için kulak, düşünmek için beyin vermiştir. Bunun yanında bü-tün dünyayı, bizler için sayılamayacak kadar çok nimetle donatmıştır. Bütün bu nimetlerin en büyüğü ise akıl sahibi bir insan olarak yaratılmaktır. Cenâb-ı Hak, insanı varlıkların en şereflisi, her yönüyle en güzeli ve yeryüzünün halifesi olarak yaratmıştır. Vermiş olduğu bunca sayısız nimet ve lütuflarına karşılık ise bizden sadece kendisine ibadet etmemizi istemektedir.

 

Ibadet; yüce Allah’a teslim olmak, emirlerine ve yasaklarına itaat etmek, nefsin ve şeytanın değil O’nun razı olacağı şekilde yaşamaktır. Yaradanımızın vermiş olduğu bunca nimete karşılık sevgimizi, saygımızı, teşekkürümüzü ifade etmenin en güzel yolu ibadettir. Ibadetin en güzel sonucu ise Allah’ın rızasını kazanmaktır. Allah’ın rızasını, hoşnutluğu-nu kazanan insan hem dünya hem de ahiret mutlu-luğunu elde eder. Zaten bir insan bundan başka ne isteyebilir ki?

Ibadetle Kul Olduğumuzu Hatırlarız

Insanın yaşadığı en büyük güzellik; onu Var Edeni tanıması, bilmesi, O’nun varlığına ve birliğine iman etmiş olmasıdır. Iman ise ibadetle çok sıkı bağlantılıdır. Ibadetler, imanın hem gıdası hem koruyucusudur. Iman, ibadetle beslenmediği takdirde her geçen gün zayıflar. Insan, ibadete ne kadar çok sarılırsa imanı da o ölçüde güçlü olur. Çünkü dünya meşguliyetleri, bizi Allah’tan sürekli uzaklaştırır. Ibadete yöneldiğimiz anda ise Allah ile aramızdaki mesafeler ortadan kalkar. Kendimizi Allah’ın huzurunda hisseder ve bu sayede rahatlarız. Rabbimizin her an bizimle olduğunu ve bizi sevdiğini tekrar tekrar hatırlarız. Kalbimiz kötü düşüncelerden, organlarımız günah işlemekten korunur. Ne zaman bir günaha yönelecek olsak, ibadet ile kazandığımız şuur bize; “Dikkat et, sana yakışmıyor! Rabbin seni görüyor, O’nu gücendirme, O’nun sevgisi sana yeter!” diye seslenir.

Namaz kılarak, oruç tutarak, Kur’ân okuyarak kısacası ibadet ederek kulluğumuzun farkına varırız. Kazandıklarımızla şımarmayız, “Sahiş olduğum her şey Allah’ın ihsanı, hediyesi.” deyiş şükrederiz. Şeytana ve nefsine uyan ibadetsiz insan, “Ne oldum?” diyerek böbürlenirken Allah’a ve ibadete yönelen insan, “Ne olacağım?” der. Tedbirli yaşamayı ve hayatının her saniyesini iman sahibi biri olarak geçirmeyi öğrenir. Elinden geldiğince kuvvetli bir imana sahiş olarak hayatını sürdürmeye gayret eder. Zaten Rabbimiz, Lokman sûresi, 18. âyette şöyle buyurmaktadır:

“Kibirli davranarak insanlara yüzünü dönme, yerde çalımlı çalımlı yürüme! Çünkü Allah kibirle kasılan, kendini beğenmiş, övünüş duran kimseleri asla sevmez.”

 

Ibadet ederken kulluk vazifesini yerine getirmiş olmanın huzurunu yaşayan insanın ruh sağlığı da sağlam olur. Ibadetler; kendini beğenme, böbürlenme, büyüklenme şeklinde ortaya çıkan ve adına nefsîlik, bencillik denen kötü duyguları terbiye eder. Büyük olanın, daima Allah olduğunu hatırlatır.

آخرین تغییر: Wednesday، 5 May 2021، 2:33 PM