Namaz Nedir? Niçin Çok Önemlidir?

Müminin olmanın ilk şartı, Allah'ın varlığına ve birliğine, Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi vesellem) Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna kalpten iman etmektir. Islâmın, imandan sonra gelen en büyük emri ise namazdır. Namaz, dinin direği ve Müslümanlık için olmazsa olmaz bir şarttır. Kul ile Allah arasında yüce bir bağlantıdır. Kulun günde beş kere Yaradanının huzuruna çıkması, O’nun rahmet kapısını çalması demektir. Peygamber Efendimizin Mirac'da Cenâb-ı Hak ile buluşmasını mümin her namazda sembolik olarak yaşar. Onun içindir ki Efendimiz "Namaz müminin miracıdır." buyurmuştur.

Islâm, diğer ibadetlere göre namaza çok daha fazla titizlik göstermiştir. Meselâ dinimiz, yolculuğa çıkan kişinin Ramazan orucunu erteleyip daha sonra uygun bir zamanda tutmasına müsaade etmiştir. Zekât olarak sadece kırkta bir istemiş, o kırkta birin yerine getirilmesini hemen şart koşmamış ve üzerine zekât düşen kişilere birçok kolaylık göstermiştir. Kişiyi, hac üzerine farz olur olmaz hemen hacca gitmeye mecbur etmemiştir. Fakat namaza gelince durum tamamen farklıdır. Âdeta bir namazı vaktinde kılmamak için ölmek ya da deli olmak gerekiyor. Dinimiz bize, "Namazı vaktinde ayakta kılın, olmuyorsa oturarak kılın, olmu- yorsa yattığınız yerden başınızla, olmuyorsa niyetinizle, aklınızla kılın. Su bulamazsanız teyemmüm edip öyle kılın. Ama mutlaka vaktinde kılın." diyor.

Peygamber Efendimizden Özel Bir Mesaj:

“Önce Namaz”

Vefatından çok kısa bir süre önce Peygamber Efendimiz (sallalahu aleyhi vesellem), ağır hasta iken bir koluna amcası Hazreti Abbas (radıyallahu anh) bir koluna da Hazreti Ali (radıyallahu anh) girerek O'nu Mescid-i Nebevî'nin mihrabına götürmüşlerdi. Görgü şahitleri bu sırada Peygamber Efendimizin büyük bir acı içinde mübarek ayaklarını sürüyerek namaza gittiğini ve ayaklarının yerde sürüklenme izi bıraktığını gördüklerini söylemektedirler.

Cenâb-ı Hak, en sevdiği kulunu, en büyük peygamberini, bizlere 'Kâinatın Efendisi' diye takdim ettiği habibini, vefatına saatler kala namazdan muaf tutmuyor. Âdeta, "Hâlini görüyorum, biliyorum, ama namaz kılmanı istiyorum. Ümmetine örnek olman, namazın benim katımdaki önemini onlara bu şekilde anlatman lâzım. Insanlar, senin bu hâlde iken bile namazı terk etmediğini bilsinler ki basit mazeretlerle namazlarını kılmamazlık etme- sinler. Bu konuda bahanelerinin kabul edileceğini sanmasınlar. Bütün hayatlarında ve her ortamda 'Önce namaz!' demeyi bilsinler." demektedir.

Kötülüğe Karşı Koruyucu Kalkan:

Namaz

Âlemlerin Sahibi, bize Ankebut sûresinin 45. âyetiyle "Namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz namaz (insanı) hayâsızlıktan, çirkin ve günah olan her davranıştan korur." müjdesini vermiştir. Namaz kılan insan, her rekâtta, Fatiha sûresinde, "Ihdinassıratal müstakîm" (Allah'ım bizi dosdoğru yola ilet. Her türlü kötülükten uzak olmak istiyorum. Bana yardım et.) diye günde kırk kere dua etmektedir. Bu şekilde namaz kılan bir insan, ne dediğinin farkındaysa bir günaha gireceği sırada Allah ile sözleşmesini hatırlar. "Ben az önce namazda iken Allah'a ne söz verdim, şimdi ne yapıyorum!" der ve günahtan kaçınmaya çalışır. Hissedilerek ve hakkıyla kılınan bir namaz, kişiyi günah işlemekten; sahtekârlık, haksızlık, adaletsizlik yapmaktan alıkoyar. Her türlü kötülüğe karşı koruyucu bir kalkan olur.

Her Gün Beş Defa Namaz Kılmak Usanç Verir mi?

Namazın her gün tek- rarlandığı için usandırıcı olduğu düşüncesi, nefsin tembelliğinin bir bahanesidir. Insan, her gün tekrar tekrar yemek yemekte, su içmekte, fakat bunların tekrarından hiç usanmamakta, hatta lezzet duymaktadır. O hâlde ruhun gıdası olan namazın tekrarından da kalbi sönmemiş, ruhu ölmemiş bir insanın bıkması söz konusu olamaz.

Bu gibi olumsuz düşünceleri şeytan, daha çok namaza yeni başlama durumunda olanlara telkin etmektedir. Namaza devam edip onun manevî bereketine ermiş olanlar, bu gibi bahanelerin yersizliğini zaten idrak ederler. Insan, sadece bedenden ibaret değildir. Bedeni gibi ruhu da ona emanettir ve ruh ihmal edilmeye gelmez.

Dünya Meşguliyetleri Namaz Kılmaya Engel midir?

Rabbimiz, bize her gün yirmi dört saatlik bir hayat vermiştir ve bizden bu yirmi dört saatin sadece bir saatini kendisine ibadet etmemiz için istemektedir. Çünkü beş vakit namaz, abdestleriyle birlikte insanın günde en çok bir saatini alır. Diğer yirmi üç saat ise dünya işlerine kalır. En sıradan işlere bile rahatlıkla zaman ayırırken, namaz gibi vazgeçilmez bir ibadeti yapmamaya zaman azlığını gerekçe göstermek, ancak şeytanın olumsuz telkinlerine boyun eğmekle açıklanabilir.

Bir kişi, bize bir iş karşılığında birkaç milyarlık bir ücret veya hediye vereceğini söylese o kişi bizi günlerce çalıştırabilir. Üstelik sözünden dönme ihtimali de olan o kişiye güvenir ve günlerce usanma- dan çalışırız. Oysaki sözünden dönmesi mümkün olmayan Rabbimiz, namaz gibi az bir zahmetle yerine getirilen bir ibadete karşılık, cennet gibi büyük bir ücreti bize vaat etmektedir. Böyle bir ücret karşılığında yirmi dört saatin bir saatini bile namaza vermemek pek de mantıklı olmasa gerek.

Namaz, Ihtiyarlayınca Yapılacak Bir Ibadet midir?

Namazın ihtiyarlıkta yapılacak bir iş olarak görülmesi, insanları namaz kılmaktan alıkoyan yaygın bir düşüncedir. Çünkü daha önceden de söylediğimiz gibi namaz, çocukluktan çıkıp ergenlik çağına girdiği andan itibaren ölünceye kadar her insan üzerine farzdır. Bu farzın yaşla herhangi bir ilgisi olmadığı gibi, kılınmayan her vakit namaz, kulun üzerinde bir borç olarak kalır. Ölmeden önce mutlaka ödenmesi gereken bu borçtan kurtulmak için de kılınamayan namazları mutlaka kaza etmek gerekir.

Ancak insanın ihtiyarlayıncaya kadar yaşamaya garantisi yoktur. Her an kapısını çalabilecek olan ölümle Rabbinin huzuruna borçlu gidebilir. Kılınmadan geçen her namaz vakti, kişiye borç kazandırdığına göre, ihtiyarlıkta namaza başlayan insanın bir hayli namaz borcu olacak demektir. Ihtiyar hâliyle bu borçları kaza etmeye ne derece gücünün yeteceği ise şüphelidir. 

Namazları ihtiyarlıkta kılma düşüncesi, boş bir hayal gibi gözükmekle birlikte gençlikte kılınan namazlar ile ihtiyarlıkta kılınanlar hiçbir zaman bir olmaz. Insanın her şeyiyle dünyaya bağlı olduğu gençlik yıllarında, nefsiyle mücadele ederek yaptığı ibadetler, Allah katında çok değerlidir. Ihtiyarlıkta

ise insanın zaten dünyaya çok fazla meyli kalmamıştır. Giderek ölüme yaklaştığını hisseden kişi, o dönemde âdeta kendini ibadete mecbur hisseder. Işte bunun içindir ki Peygamber Efendimiz, bir hâdis-i şeriflerinde:

"En hayırlı genç odur ki ihtiyar gibi ölümü düşünüp ahiretine çalışan, gençlik heveslerine kapılıp da gaflette boğulmayandır." buyurmuşlardır.

Namaz Ne Zaman Kılınır? Namaz Için Vaktin Önemi Nedir?

Farz namazlar; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere beş vakittir. Bu beş namaza vakit namazları denir. Vakit namazları, vakti girdikten itibaren vaktin sonuna kadar eda edilebilir. Öyle ki Allah'ı en çok razı eden amel, vakti içinde kılınan namazdır. Vaktinde kılınan namazın da en sevaplısı, namaz vakti girer girmez kılınandır. Bir hadis-i şerifinde Efendimiz:

"Namazın ilk vakti Allah'ın rızasına, orta vakti Allah'ın rahmetine, son vakti ise Allah'ın affına vesiledir." buyurmuşlardır.

Vakti içinde kılınamayan namazlar kulun üzerinden düşmez, kazaya kalmış olur. Kılamadığı namazını sonradan kaza etmekle kul, namaz borcundan kurtulur. Ancak bu durum kulluk görevini zamanında yapmamış olmak günahını ortadan kaldırmaz. Allah katında namazı sonradan kaza etmek ile vakti içinde eda etmek hiçbir zaman aynı değildir.

Terakhir diubah: Monday, 12 October 2020, 11:42